29 Haziran 2008 Pazar

Eskiye Dair........................

Sıkıntılardayım yine. Neden diyorlar verecek bir cevabım yok. Yalnızlığı tapar gibi severken yalnızlıktan korkar oldum son günlerde. Ama yine de sevmiyorum insanları. Cehenneme sokar gibi binlerce insanın içine sokmuşlar beni. Sessizim. İçimdeki çığlıklara ise o kadar alışmışım ki sanki artık duymuyorum. Hava soğuk zaten. Sağ yanımdan buz gibi bir rüzgâr esiyor, felç ediyor kolumu. Bulutlardan güneşi görmüyorum. Arada bir küçük yağmur damlaları geliyor. Onlar da buz gibi. Yağmuru bile sevemiyorum artık. Seni seviyor muyum onu da bilmiyorum. Uyku problemimsin sen benim. Unuttum desem de ne zaman aklıma gelsen ya çok uyuyorum ya da hiç. Adını biri söyleyince damarlarımdaki kan çekiliyor hala. Özledim diyorum, içime bir damla gözyaşı akıyor her seferinde. Çok uğraşıyorum adam gibi ağlayabilmek için ama olmuyor işte. Neyse, zaten umrunda bile değildir biliyorum.
Uzun zamandır yazmıyorum sana. Seni hatırlamamak için resmini çizdiğim defteri bile açmıyorum. Ama o resmi kazımışım kalbime, her an aklımda hatırımda. Yazdıklarımı sen hiç okumayacak da olsan yazıyorum. En azından rahatlıyorum sana yazınca. Seni bir daha hiç göremeyecek olduğumu adım gibi bilsem de. Unutamazsın demiştin ya, unutamıyorum.
Çok değiştim ben ya. Senin sevdiğin kız yok zaten artık. Sessizlikten bile sıkılır oldum. Bilirsin çok severdim sessizliği, yalnızlığı, yağmuru, seni. Senden de sıkıldığım için sessizliğe mahkûm ettim ya kendimi. Ben kendimi nasıl affederim ya.
Üşüyorum. Bir saat tir tir titreyerek parkta oturduğumuz geliyor aklıma. Gülümsüyorum. Bazen dalıp dalıp gidiyorum. Sanki seni tekrar yaşıyorum. Geçmişe ve geleceğe ya da şimdiye dair her hayalimde varsın zaten. Âşık bile olamadım sayende. Olamam da herhalde, yitirdim umudumu.
Kolum iyice uyuşmuş olmalı, yamulmuş yazılarım. Rüzgâr esmiyor artık ama üşüyorum hala. Sürekli üşüdüğümü söylüyorum, sanki sarılıvereceksin aşkımm diye yine. Ama… Unutsam artık seni. Senin aklının ucundan geçmiyorum, eminim, sorun da bu değil zaten. Unutmak istiyorum seni. Ya da istemiyorum. Seninle yani kalbimdeki, hayalimdeki sen ile yaşamayı öğrenmeliyim belki de. Ama hayatıma da adam gibi devam etmeliyim artık. Unutmamalıyım seni de, ölmeliyim belki de.

(2007'nin bir sonbahar günü)

İçimdeki Yabancı...............

Seni düşünmeden
Seni bilemem
Çağıramam ismini yanıbaşıma

Sensizliğime kanıp da
Gidemem
Gelemem de yanına

Biri var içimde hala seni düşleyen
Seni düşleyecek olan
Taa ki sonsuza

Biri var duyuyorum
İsmini söyleyen
Seni getiren bana

Yabancı biri var
Kalbi senin için çarpan
Seni hayal eden hala...

(080625)

Sonbahar...........................

Sessiz bir sonbahar sabahı yine. Titreyen ellerimle pencereyi açtığımda sadece yaprakların hışırtısı ve kuşların cıvıltısı geliyor kulağıma. Küçüklüğümden beri çok severim sonbaharın solmuş yapraklarının yeşil, sarı, kahve rengini. Yağmur yeni dinmiş ortada bir toprak kokusu. Bir kuş konuyor karşımdaki ağacın dalına. Kendine has edasıyla, gülümseyen gözleriyle bakıyor. Kafasını bir de yana eğip bakıyor. Gülümsüyorum uçup gidiyor.
Sen varsın aklımda, hayalimde, hala. Uzaklardasın. Belki torunların cıvıldaşıyor etrafında. Hiç bilemezsin belki de hala seni bekleyen seni düşleyen prensesinin yalnızlığını. Belki duysan da adımı, hatırlamazsın beni. Kapatıyorum pencereyi. Toprağın kokusu hala burnumda, bir kahvaltı hazırlıyorum kendime, kendimize, ikimize... İnce belli iki bardak koyuyorum masaya, iki çatal, iki tabak. Sanki yatağımızdan kalkıp mutfağa geleceksin sessizce. Sarılıverceksin belime, "Günaydın bitmeyen aşkım" diye fısıldayacaksın kulağıma. Dönüp bakacağım güzel, mahmur gözlerine. Gözlerine baktığım zaman hala heyecanlanan titreyen sesimle cevap vereceğim; "Günaydın bitmeyen sevdâm, günaydın..." (071226)